31 Ağustos 2009 Pazartesi

Bu sefer de sözlüklerimizden çıkanlar :)

İlk alfabeyi herkes çok sevdi. Bu seferkileri toparlamak daha zor oldu. Belki de kıyamadım liste yapmaya, oğluma haksızlık yapmayayım diye çok ince düşündüm:)

A: Alkol (Bir kadeh şaraba izin var)
B: Banyoda uzun süre (Gerçi eskiden de çok kalmazdım)
C: Cep telefonunu ilk çalışında açmak (Beklesinler…)
Ç: Çocukluğum (Artık daha da büyümüş hissediyorum)
D: Deliksiz uyku (Haksızlık etmeyeyim yine de Can’ıma)
E: Evliliğin iki kişilik hali (Üç kişiliği ne renkliymiş meğer:))
F: Fasulye (Amaan gaz yapmasın sütlere)
G: Gördüğüm ilgi (Artık pabucum dama atıldı)
H: “Hadi gidelim”ler.. (Anidenlik, spontanlık belki de)
I: Ilık süt (Süt içemiyoruuummm artııık, hamilelikte çok içtiğim için mi?)
İ: İlaçlar.. (Bazen baş ağrım için ihtiyaç duyuyorum)
K: Kafeinli her şey (Kafeinsiz olan kahve var iyi ki)
L: Liste yapmak –her türlü- (Artık hayat Can’ın akışına bağlı, boş verdim listeleri!)
M: Mağaza mağaza gezmek (Reyonların arasına bebek arabası girebileceğini de düşünsünler lütfen)
N: Nişantaşı (Çookkk uzaakk)
O: Otuz altı beden giysilerim (38’e de razıyım:))
Ö: Özgürlük (Şikayetçi miyim? Yoo, Can’la da yapıyorum birçok şeyi. Belki yürümek tek başına..)
P: Pembe renk (Kırmızı, turuncu, sarı olur da pembe olmasın)
R: Rize çayı (Demli olmasın uykular kaçmasın)
S: Sabah geç kalkmalar (Şöyle 09:00’da uyansam bir sabah)
Ş: Şekerli tatlılar (Kilo vermiyorum bari almayayım)
T: Topuklu ayakkabı (Unuttum ben onları giyme yeteneğimi sanki)
U: Uzuunn ev toparlaması (Akşamları halim olsa keşke)
Ü: Üzgün suratım (Hep gülüyorum sabahları, Can da hep gülsün)
V: Vapur sefası (Kadıköy – Beşiktaş arası, martılarla beraber)
Y: Yalnızlık (Sadece 5 dakika, sonra oğlumu özleyeceğime bahse girerim)
Z: Zaman (Geniiiişşş, geniişşş)

29 Ağustos 2009 Cumartesi

Hamilelik ve Annelikte Sözlüklerimize Eklenenler :)

A: Aşk- çok değişik muhteşem bir türü..
B: Baba.. (Sevgiliden dönüşen..)
C: Ceviz (Hamilelikte bol bol yenen)
Ç: Çocuk (Bizim "çocuğumuz")
D: Devit (15 günlükken başladığımız vitamin)
E: Epidural (Can'ı doğar doğmaz görmemi sağlayan yöntem)
F: Folik asit (5 ay kullanmıştım)
G: Göbek :) (Duruyor yerli yerinde..)
H: Hapşırık & Hıçkırık (İlk bir ayda sıklıkla duyduğumuz)
I: Islak mendil (En çok tükettiğimiz)
İ: İkili test (Tüm hamilelerinki iyi çıksın)
K: Kaka (Hardal renkli olan :))
L: Lokum (Can'ın isimlerinden biri)
M: Meme (Müthiş bir bağın aracı)
N: NST (Güp güp güp güp..)
O: Oğlan (13 haftalıkken duyduğumuz sevinç dolu kelime)
Ö: Özlem (Uyurken özlüyorum.)
P: Prediktör (Hala saklıyoruz)
R: Reflü (Saçlarımız dillere destan)
S: Sezaryan (Doğum şeklimiz)
Ş: Şifa (Doğum yaptığımız hastane)
T: Tracy Hogg :) (Bizim jenerasyon bebeklerinin anneannesi)
U: Ultrason (Can'la buluşma anlarımız)
Ü: Üçlü test (Bizde gerek olmamıştı)
V: Vvuuvuuu (Can'ın çıkardığı ilk ses:) )
Y: Yastık (Hamileliğin son aylarında uykuya eşlik eden 5 varlık)
Z: Zıbın (Gelenek diye aldık ama giymedik)

28 Ağustos 2009 Cuma

Kabul etmek, affetmek, özgürleşmek…

Olup biteni, başımıza geleni, gelmeyeni, anne babamızı, çocuğumuzu, eşimizi kabul edince ve affedince özgürleştiğimizi düşündüm dün gece..

Şu sabah 05:00 emzirmelerinde nedense kafam çok çalışıyor. Aklıma bir sürü fikir geliyor. Ama yazmaya üşendiğim için bazılarını unutuyorum. Bunu unutmadım, çünkü çok önemli olduğuna inanıyorum.

Bunu ilk tevekkül kelimesinin anlamını öğrenince fark etmiştim. Aynı tevekkülde olduğu gibi, olup bitenler arasından kendine bir parantez açabiliyorsan ne ala. Gir o parantezin içine kapat kapısını..
Bende tevekkül bu demek.

Karşındakini o hali ile kabul etmek ise büyük büyük bir erdem. Hepimizin birbirimizi değiştirmeye çalıştığımızı düşünce anlaşılıyor erdemin büyüklüğü. Birisini defoları ile, hataları ile eksikleri ile kabul etmek ilk adım.

“Seni böyle kabul ediyorum” çok büyülü bir cümle.. Bunu düşünmemde Can’ın da etkisi çok tabii.. Değişen düzenine, sürprizlerine, yeniliklerine hazır olmak ve O’nu her hali ile “kabul etmek” ebeveynliğime çok şey katıyor. Çünkü Can’ı da diğer insanları da hatta durumları da kabul ettiğimde muhteşem bir rahatlama yaşıyorum. Bu da insanı çözüm odaklı yapıyor: “Peki şimdi ne olacak ? Peki şimdi ne yapabilirim?”. Kabulden kastım “Otur-bekle-ağla” stratejisi değil ama. O biraz kadercilik belki, belki de hırçınlığın pasif hali. Benim demek istediğim, kabul etmenin insana yakışan olgunluğu.

Affetmeler içinde en zoru kendini affetmek. Yaptığın, yapmadığın, kalkıştığın, düştüğün, yandığın, yanıldığın anların affı zor. Suçluluk ve pişmanlık vurgularıyla kendimize dediklerimiz hep affetmemeye dayalı. Halbuki insan önce kendini affedince kıymetli olur, kendini affedince ilerler.

Başkasını affetmek ise aslında kendini affetmekten daha kolay. Çünkü insan kendine daha zalim. İnsan kendine daha yakın. Affediverince birisini, bir şeyi, bir durumu, bir hatayı, bir kazığı, aynı kabuldeki gibi rahatlama geliyor ardından.

İşte bu rahatlamalar da özgürleşmenin ta kendisi! Kabul edince, üstüne bir de affedince nasıl ağır olur ki insanın kalbi? Özgürleşir içindeki kumrular, uçuverir, hafifler..

25 Ağustos 2009 Salı

Düzen düzen bir yere kadar...

Şimdi her çocuk farklıdır diyeceğim çok klişe olacak.. Ya da düzen dediğin zamanla oturur desem bu da doğru değil.. Büyüdükçe düzen değişir, ayak uydurmak lazım demek en doğrusu sanırım. Blogu okuyanlar bilir, zaman zaman düzen delisi oluyorum. Bazen de bir rahat bir rahat oluyorum. Ben de anlamıyorum kendimi:)

Şu anda kafama takılan neden uykuların daha hassas olduğu ve çok da derin uykuya geçemiyor olmamız. Aslında derin uykuya yatınca geçiyoruz. Ama gece 1'den sonra başlayan uyanmalar zincirine bir çözüm bulmam lazım.

Dün bahsettiğim gibi rüya öğünü verdim 23'de. Bence iyi oldu ilk uyanma 02:30'a sarktı. Yani 1 civarı uyanmadık. Diğer uyanma saati biraz enteresandı; 04:30 ?? Haydaa dedim, emdik ya 2 saat önce. Neyse yine emzirdim, herhalde ilkinde tam doymadı diye.

Şimdiki planım şundan ibaret:
1.Rüya öğününü daha da geç vereceğim, 00:00 gibi. Böylece 02:30'u daha da ileri atabilirim.
2.Yatma saatinde bence değişikliğe gerek yok, 19-20 arası uyuyoruz bu güzel.
3.Sabah da kalkma saati 6-7 arası, bu da iyi.
O zaman gece beslenmesini ayarlarsam bu iş tamam. Bir ihtimal gündüz doymuyor olması. Bu durum için de içtiğim su miktarını arttırıyorum bugün.

Bir teori de gece emzikle uyumaya alışan bebeklerin gece uyanınca kendilerini yatıştırmakta zorlanıyor olmaları. Bu bize uymuyor sanırım. Çünkü Can emzik bağımlısı değil, dalınca hemen atıyor ağzından.. Zaten haftada 2-3 gece uykusuna da emziksiz dalmasına özen gösteriyorum ki, unutmasın kendini yatıştırmayı..

Şu annelik ne garip, sürekli merak içindesin, doğru mu yapıyorum diye. Sonra da okuyorsun, daha da kafan karışıyor. Bu sefer de o karışıklığı toplamaya uğraş dur...

24 Ağustos 2009 Pazartesi

3 ay halleri...

Hımmm. Melek bebeğe sahip olmanın zor bir tarafı da var. Şöyle ki, insan alışınca melek bebeğe, düzende değişiklik olunca,"Hop, ne oluyor?" diye moraller bozuluyor biraz. Unutuyoruz ki o daha minnacık:) Çook tatlı bir sıpa :)

Dün bir yakınımız dedi ki "Can çok şımartmışsın anneyle babayı" :)) Çok doğru valla! Can'ın textbook tarafı bu ara değişince ben biraz endişelendim. Daha doğrusu, "Hay Allah nerede hata yapıyorum, ne kaçırıyoum?" moduma girdim. Allahtan baba geldi de sağduyusuyla rahatlattı beni.

Şöyle çözdük durumu: Can büyüdüğü için uyaranlara çok açık ve bazen uyaranlar O'nu çok etkileyebiliyor. Bazen ağlıyor, bazen mızlıyor. Bazen çok korkup panik oluyor. Sanırım dış dünyaya daha çok açıldığında, gelen uyaranları sindirmeye çalşıyor..

Bu arada gece uyanmalarımıza bir sefer daha eklendi. Bu akşam rüya öğünü -23-24 civarı verilen meme/mama- verip, o ek uyanmayı ortadan kaldırmayı düşünüyoruz bakalım. Deneyelim, sonuçları paylaşalım:)

Bebekler tatilde daha çabuk büyüyor




Nedenini bilmiyorum. Ama Can gerçekten tatilde boy attı, kilo aldı:) Bu fotoğrafta görüldüğü gibi yanaklarımız da güneşten pembeleşti gölgede bile olsak. Tatil O'na da bize de yaradı. Bakalım, 2 hafta sonra İzmir'e gideceğiz, orası da bize böyle yarar umarım :)

Amasya son durak..





Amasya'da Yeşilırmak üzerinde kaldık. Güzeldi, keyifliydi. Ama şehir tarihi alanlar üzerine derme çatma yapıldığı için biraz kötü kullanılmış resim malzemesi gibi gözüktü bana..

Bebek yatağımız bile vardı.. :)




Otellere gitmeden önce bebek yatağınız var mı diye sormuştuk, bu gelen turuncu yatağı çok sevdik:) Mutlaka sormak lazım. Amasya'daki model biraz derindi ve kullanamadık, kendimiz yastıklarla yatağı destekledik.

Sinop denizi..

Kaldığımız yerden devam..






Karadeniz gezimizin son iki durağı Sinop ve Amasya idi. Deniz deyince Ege ve Akdeniz'e alışmış bizler için Sinop sahilini görmek beni inanılmaz şaşırttı! Nasıl güzel bir deniz ve manzara inanılmaz... Çok keyifliydik, kaldığımız yerin adı: Sinop Antik Otel. Otel pek antik olmasa da aklımızda yer etti..

20 Ağustos 2009 Perşembe

Değirmenci Konak kahvaltısı




Reçellerin hepsi ev yapımı.. Erik ve kara dut özellikle harikaydı.. Konaktan ayrılırken arkamızdan su döktüler, ben çok duygulandım.. İşte böyle samimi ağırlandık.. Sırada: Sinop ve Amasya..

Bu uyku tulumu süper!!


Biz bu tulumu çok sevdik. Hem giydirmesi, çıkarması çok pratik, hem de polar olduğu için çok sıcak tutuyor...

Baba kucağında uykuuuu..

Can konak odasında uykuya hazırlanıyor..

2.Durak: Safranbolu, Değirmenci Konak

Çook güzel bir yer burası. Kapıdaki karşılama görülmeye değerdi. Can 5. dakikada kucaktan kucağa geziyordu:)Hemen yorgunluk kahvelerimiz geldi, biz de dinlendik. Sonra odaya çıktık, odamız konağın en güzel odalarındandı. Konak 152 yıllık, sahibi Servet Hanım inanılmaz biri. Hem çok hoşsohbet hem de çok samimi. Odaya yerleştikten sonra Safranbolu sokaklarını gezdik. Can ilk kanguru (biz "baba kucağı" adını uygun gördük :) ) deneyimini yaşadı. Veeee uyudu:) Sokaktaki insanlar bize ve Can'a sanırım biraz " Ayyy yazıııık" edası ile baktılar, ama Can'ın keyfi yerindeydi. Ertesi gün ise muhteşem bir kahvaltı ile uyandık güne.. Can da geceyi ilk defa giydiği uyku tulumunun içinde anne sütünü babadan içerek kahvaltıya katıldı:)

Bolu soğuğunda üşümesin diye sıkı giydirilmiş Can :)

Karadeniz Turu, 1.Durak: Bolu, Hindiba Pansiyon




Ulaşması biraz uzun da sürse (aslında yol kısa da biz yanlış yoldan gitmeye çalışmışız) gidince temiz, mis orman havası aldığımız bir yer. Esas olarak Mengen'e yakın olduğu için aşçının Mengen'li olduğunu varsayarak muhteşem bir etli fasulye yedik. Kahvaltı fena değildi, ama esas güzel olan fotoğrafta da görülen doğası.. Gece Can üşümesin diye sıkı sıkı giydirdik, gece kalkıp baktım sık sık. Bir ara minik burnu serin gelince gecenin devamını koyun koyuna geçirdik:)
Küçük oteller kitabından bulduk burasını. Çocuklu aileler için gayet uygun. Bu arada ilk günden bir dahaki sefere almayı unutmayayım dediklerim:
-Çengelli iğne - arabaya güneş geliyor perde yapmak gerekiyor
-Limon kolonyası
-Pürel tarzı birşey - yolda dur kalk yapınca elleri temizlemek şart
-Ses çıkaran birkaç oyuncak- aynı oyuncaklar baydı Can'ı 5 gün boyunca.
İlk geceyi Bolu'da geçirdikten sonra ertesi gün Safranbolu'ya gitmek için yola çıktık...

3 ayımız bitti, Karadeniz'i fethettik:)

Karadeniz turumuzu ayrıntılı ve bol resimli anlatacağım. Önce bugünkü dr kontrolümüzden haberler. Kilomuz, boyumuz, baş çevremiz ortalama üzerinde, harika:) Buraya sayıları yazmıyorum. Çünkü insan anne olunca başka bebeklerinkini okuyup kendininkini karşılaştırıyor. O yüzden diğer annelerin kafası karışmasın daha iyi. Sağlığı yerindeyse boyunu, kilosunu dert etmeyin. Ben de etmeyeceğim artık..

Bu ay aşımız yoktu, Eylül'de var bol bol aşı. Bugün doktorumuz rutin muayenesini yaptı, bize de sıraladı, 3 ay bitip 4.aya girerken;
*Etrafla ilgilenmek
*Sese bakmak
*Ellerine bakmak
*Ellerinden tutunca başını ve üst bedenini kaldırmak
*Oturur pozisyonda başını tutabilmek
*Karın üstüyken - hani benim döner üstü pilav dediğim :)- başını kaldırmak, biraz da dirsekler üzerinde durmak,
yaptıklarımız arasında. Doktorumuz dişleri de iki aya beklediğini söyledi, hadi bakalım..
Bu arada kilo meselesine çok ciddi takıldığımı söyleyince, biraz da hormonların etkili olduğunu söyledi doktorumuz. Sorularımız ve cevaplar ise şöyleydi:
-Bir öğünde tek meme mi çift meme mi verelim?
Nasıl doyuyorsa öyle.. Tek memede doyuyorsa ikinci vermeye uğraşmayın.
-Akşamüstü doymazsa sağdıklarımdan verebilir miyim?
Doymadığını düşünüyorsam, evet..
-Gece her uyandığında emzireyim mi?
Kilosu gece emzirmesi gerektirmiyor, gerek yok, emzik veya su ile idare edebiliriz.
-Gece yatış saati 20:00 civarı, iyi midir?
Gayet iyi ellemeyin..
Doktorumuz harika, o kadar rahat ve "kendiliğinden"liğe o kadar önem veriyor ki, beni çok rahatlatıyor. 500 gram bile alsa önemli olan genel gelişimi, sayılara takılmayın diye uyardı bizi bugün..
Daralmayalım, sıkılmayalım, oğlumuz sağlıklı olduğu için mutlu olalım :)

14 Ağustos 2009 Cuma

Boyumuz uzuyor..





Kiloyu bilmem ama boyumuzun uzadığı pijamalardan anlaşılıyor:))

Verem Aşısı ve Karadeniz Turu

2 ila 3. ay arasında verem aşısı olmak gerekiyor. Biz bugün Kadıköy Verem Savaş Derneği'ne gidip olduk aşımızı. ÜCretsiz bir hizmet. Gidiyorsunuz, diğer bebeklerle yan yana sırayla aşınızı oluyorsunuz. Hemşire nasıl tutacağımı gösterdikten sonra "Başınızı öbür tarafa çevirin" dedi. Sonra malum "aşı ağlaması" geldi Can'ın; aniden, kızararak, güçlü bir bağırma, ardından iç çekmeye dönen bir mızıltı ve annenin boynuna girme durumu:) Eve gelince yattı ama hep sıçrayarak uyandı, kucağıma aldım sakinleştirmek için, anında uyudu. Aşı günleri anneci oluyoruz biraz, hiç şikayetçi değilim:)
......
Bu ara "Hiç olmam!" dediğim birkaç anne tipini yaşıyorum bir arada, bakalım:
1."Ay zayıf bu çocuk!" annesi: bebeğinin aldığı kiloya takmış anne.

2."Sütüm mü yetmiyor acaba?" annesi: kendi kendine felaket senaryoları yazan anne.

3."Sizinki sabah kaçta kalkıyor?" annesi: düzen kuracağım diye işin zevkini kaçıran anne.

4."Yok ben yetişemiyorum.." annesi: herkesin kendinden daha iyi anne olduğunu düşünen anne.

5."Doktora gitmemize 5 gün kaldı" annesi: Dr ziyaretlerini ÖSS gibi gören anne.

Ben bunları ara sıra olsam da mutlu, eğlenceli, keyifli bir anneyim de:) Üstelik yarından itibaren 5 günlüğüne Karadeniz gezisinde bir anne olacağım :)

12 Ağustos 2009 Çarşamba

Karın üstü Can..




Şu karın üstü zamanlarını Can hiç sevmiyor. Emeklemeye hazırlık, kafa tutma, boyun güçlendirme, üst bedenini kaldırma gibi yararları olan hareketlerin olduğu bu karın üstü Can, döner üstü pilav gibi birbiri ile uyum içinde olamadı bir türlü:)) Hiç sevmiyor, hemen mızıyor, ya da yattığı yeri yalıyor!! En iyisi ben kendi karnıma yatırıyorum, bazen de göğsünün altına yastık koyuyorum. Ama karın üstü Can pozisyonu 5 dakikayı geçmiyor...

11 Ağustos 2009 Salı

Sağduyu demişken Ayça Şen'den alıntı... :)

Ayça Şen'in Radikal Cumartesi'deki son yazısından alıntı:

"Bana bakın pedagoglar, sakın yazının altına çok bilmiş sağduyu yorumları yazmayın internetten, sıkıyosa gelin de kendiniz o entel dili konuşup bir diş fırçalatın.
İnsanın her zaman sabrı ve hali olmuyor oyunlar oynatarak bir şey yaptırmaya. Biz de insan evladıyız neticede. Memo hakikaten çok uslu ve olgun bir çocuk olduğu, onca saatlik yolculuk ve yorgunluklarda bir kez gıkını çıkarmadığı ve turdaki herkes de Memo’yu en çok bu yüzden takdir ettiği halde böyle söylüyorsam, yaramaz kategorisine girenlerin ana babalarını düşünemiyorum. Allah kolaylık versin onlara valla."

Huzurlu ebeveynler mutlu bebeklerin 3 SA’sı: SAğlık, SAbır, SAğduyu

Keşfettim. Benden önce eminim yüzlerce kez keşfedilenleri ben de keşfettim. 3 tane SA’nın huzurlu bebek ve çocuklar için gerekli olduğunu bu sabah keşfettim.
Can’ın doğumundan bu yana, “Kendime iyi bakmalıyım, hasta olmamalıyım” ruh halindeyim. Hele hele gripten, soğuk algınlığından çok korkuyorum. Hani vücudun her yeri kırılır, eklemler ağrır ya, öyle bir halsizlikle nasıl bakarım Can’a diye düşünüyorum. Düşünmeyelim, çağırmayalım, sağlıklı bir kış geçirelim.

Gelelim SA’lara.. Mutlu bir bebek için annenin sağlıklı olması çok önemli. Sadece fiziksel değil ruh sağlığını da içeriyor sağlık. Annenin kendini iyi hissetmesi, kendinden memnun olması, bedensel ağrılarının olmaması, bebeğe verdiği bakımın getirdiği yorgunlukla baş ediyor olması hem kendi mutluluğu hem de bebeğin huzuru için şart. Aksi halde anne çabuk yorulunca, bebeğin bakımı da zorlaşıyor, anne yoruldukça, yaptığından keyif alamamaya başlıyor. Halbuki SAğlıklı anne eşittir SAğlıklı bebek..

İkinci SA sadece bebeklikte değil, çocuk sahibi olunan ilk andan çook ileri yıllara kadar lazım bir SA. Sabır herkeste aynı oranda yok, ama lazım. Misal, bazen Can’ın karnı doymuş, altı temiz, uykuya hazır olduğu anda, ben de uyumak üzere hazırlanırken, önce gazla başlayan, hıçkırıkla devam eden, ardından bezden taşan kakalar, yıkanma, üst değiştirme, bu sürecin sonunda da tekrar acıkma ile devam eden uzuuuun zamanlar olabiliyor:)
Önce ilk SA alıyor sahneyi, yani sağlıklı olmak, beliniz boynunuzun sağlam olması, motivasyonunuzun yerinde olması... Ardından ise ikinci SA. Sabırlı olmak gerekiyor. Çünkü o savunmasız ve size muhtaç varlığa bakarken karşınıza hep sürprizler çıkabilir, beklenmedik durumlar olabilir. İleriki yaş çocuklarında ise sabrın yalın halinden, birçok haline geçeceksiniz (iki yaş krizleri, yeme alışkanlığı, öfke patlamaları vs..).

SAğduyu ise bambaşka bi şey.. Herkeste yok, gelişir mi bilinmez, tarifi zor. Ben kendimdeki sağduyuyu içgüdülerim, mantığım ve deneyimlerimi aynı kapta eriterek sunuyorum oğluma. Zor bir karışım, dozunu her zaman ayarlamak kolay değil. Ama sağduyulu olabilen anne babaların çocukları ile güçlü bir iletişim kuracaklarına inanıyorum...
Bakalım Can büyürken başka ne SA’lar keşfedeceğiz..

Fıldır Can serisi devam ediyor:)




Serinin yeni fotoğrafı. Koymasam olmazdı.. :)

Can'dan mesaj var.. :)




Uyku ile ilgili yazdığım post için Can'dan mesaj var:
Bana güven anne, geceyarısına kadar uyuyabilirim:))
(Önlük takıyoruz artık salyalarla başa çıkılmıyor yoksa)

10 Ağustos 2009 Pazartesi

Eller, eller, elleeerrr....




Kapalı olan eller yavaş yavaş açılmaya başladı.. 3. ayımızı doldurmamıza 10 gün kala, ellerimiz bu sefer ağzımız civarından hiç ayrılmıyor :) Çoook lezzetliler.. Bir kaç güne sanırım parmaklarını da keşfedecek ve esas o zaman kendi kendine şaşıracak.. Ben sabırla ayaklarını ağzına sokacağı zamanı bekliyorum :)

9 Ağustos 2009 Pazar

Pasaport Fotoğrafı:))



Can'ımın babası oldukça gezgin ruhludur. Motor sever, dağları sever, ormanları sever, kamp yapmayı sever.. Şimdi de oğlu ile tüm bunları yapacağı günleri sabırla bekliyor. İlk doktor ziyaretimizde doktorumuz Alev Hanım'a "Guatemala'ya ne zaman gidebiliriz?" deyince, Alev Hanım usturuplu bir şekilde daha buna vakit olduğunu söylemişti:))
Can da anne karnında gayet gezenti olduğu için gezmeyi seveceğine şüphe yok. Bugünkü Boğaz gezisinden sonra, bu pasaport fotoğrafını yayınlayayım da yakın zamanda sınırlar dışına da çıkalım dedim:)) Bu arada pasaport fotoğrafı diyorum ama bebekler annenin pasaportuna işleniyor aslında. Ama lazım olursa diye ev yapımı ilk vesikalığımız hazır:)))

Can bugün tekne ile Boğaz'ı gezdi...




Can bugün denizi gördü, dalgalara baktı.. hayatı hep rüzgar gibi özgür, deniz gibi bereketli olsun..

8 Ağustos 2009 Cumartesi

Yenidoğanla eve gelince...

İstediğiniz kadar okuyun, hatta bu yazıyı da okuyun, ama eve ilk geliş gerçekten her aile için tam hazır olduğu bir zaman dilimi olamıyor. Bizim doğum planlı sezaryen olduğu için öncesinde bayağı hazırlanmış, evden seyahate gidiyor gibi çıkmıştık. Dönüşte de evde herşey hazırdı. Apar topar bir durum yoktu. Yine de eve gelince neler olmuştu hatırlamakta fayda var. İnsan merak ediyor.
*Bir defa cidden anne yorgun oluyor. Hücum eden hormonlar, doğum, hastanede geçen 2 gün anneye fiziksel bir yorgunluk getiriyor. Bu yüzden evde destek sisteminin olması çok önemli. Anneme kaç kere çilek kompostosu yaptırmıştım. Sadece evde kaynayan çilek kompostosu kokusu bile bana çok iyi geliyordu:)
*Büyüyen göğüsler sırt ağrısı yapabiliyor. Kambur durdukça ağrınız daha da artıyor. Bu nedenle sırta akşamları ağrı kesici bir losyonla masaj iyi gelebilir.
*Eve dönünce mucizevi şekilde kilo vereceğimi düşünmüştüm. Hastaneye giderken 62.75 gösteren tartı eve geldiğimde 59'u gösteriyordu! Can zaten 3370 doğmuştu. Kilo milo vermiyorsunuz sezaryanda önceleri.. Ama ilk haftada sanırım 5 kilo verdim. Sonra iki ayda toplam 8 kilo gitti. Şimdi Can 11 haftalık ve sadece 2 kilom kaldı. Gidiyorlar merak etmeyin.
*Bana göbek olmasın diye korse giy dediler. Ama ben giydiğim andan - dikişlerimdeki acı nedeniyle - 5 dakika sonra çıkardım. Bir hafta sonra denedim. İşe yaradı mı emin değilim.Eskiden çarşaflarla bağlarlarmış karınları..
*Biraz sinirli ve duygusal olabiliyorsunuz.. Hassas diyelim ya da.. Ben TV'deki herşeye ağladım bir hafta boyunca:)) Reklamlar, diziler, haberler..Ama garip bir şekilde iyi de geliyor. Belki hormonlar düzene giriyor..
*Eski giysilere bir süre devam. Ama çok ince veya çok kalın giymemek lazım. Emzirirken çok terleniyor. Hazırda birkaç tane bol t-shirt olması iyi olur.
*Ben çok su içemezdim eskiden. Ama süt için şart. Ben de anneme bol bol çeşit çeşit komposto yaptırmıştım. İçmesi daha eğlenceliydi..
*Bu arada sezaryen sonrası tuvalete çıkmanız gerekiyor. Bir gün önceden kayısı kompostosu içerseniz, hiç dert olmuyor:)
Gelelim bebekle ilgili olanlara...
*En büyük sıkıntı memede uyuyan bebeği emmesi için uyandırmak. Öyle derin uyuyorlar ki inanılmaz. Çene oynatma, memeyi çeker gibi yapma, sırtında parmak gezindirme, memeyi ağzında ileri-geri oynatma, yanaklarını okşama işe yaramazsa, soyup uyandırmak son çare..
*3 saatte bir emzirmek gerekli. Bu da sizin çok sık uyanmanız demek. Bu nedenle, o uyurken mutlaka uyumak lazım.
*Biz Can'ın memelerindeki sertliği görünce şok olmuştuk! Meğerse gayet normalmiş, ellememek, masaj yapmamak lazımmış. Kendiliğinden geçti.
*Göbek düşsün diye bize verilen %70 alkol solüsyonu biz iyi sürememiştik. Göbeğindeki parçanın etrafına iyice sürmek gerekiyormuş. Bizimki o yüzden iki parçada düştü.
*Eğer bebeğinize sünnet yaptıracaksanız, onun için de bir krem veriliyor. Sünnetten sonra 2-3 gün sürülüyor. Sonra geçiyor. Bu süre zarfında banyo yok..
*Banyoyu ısıtmak bebeğin üşümemesi için çok önemli. Önceden havlu, tülbent hazır etmek lazım. İnsan ilkinde inanılmaz heyecanlanıyor.
*Bizim sigorta şirketimiz bize doğumdan bir hafta sonra hemşire yollamıştı. Çok iyi gelmişti. Hem Can'ın bakımını, banyosunu yaptırmış, bize birçok yararlı bilgi vermiş, masaj yapmış sonunda da tartıp boyunu ölçmüştü. Biz de bütün sorularımızı sormuştuk..
Özetle, ilk günler biraz telaşlı, biraz kaygılı, biraz heyecanlı, aynı zamanda keyifli de geçiyor..
Komik bir de not düşelim; bazen anne ilk zamanlar o kadar sersemliyor ki, ben bir seferinde telsizi emzirmeye çalışmıştım:)))

6 Ağustos 2009 Perşembe

Evimizde olup Can'ı pek takmayan kedimiz :)

Eller hep kapalı hep kapalı :)

Bir yenilik daha..

Bugün fazladan sağdığımız 20 cclik sütü babanın kollarında biberondan aldı Can:) Bakalım biberon alacak mı, baba nasıl alışacak, aralarındaki iletişim nasıl olacak diye merak ederken, deneyelim bari dedik. Nitekim 3 ayı geçen bebeklerde biberona alışmanın zor olduğu biliniyor. Bizimki biberonu önce ağzına aldı. Bir 5 dakika öyle durdu çok tatlıydı!! "Hımmm sanırım emmem gerekiyor" dedi herhalde ki sonra cok cok gelsin sütler...Baba pek bir havaya girdi, pek mutlu oldu, hatta baba oğul bana ihtiyaçları kalmadığını söylediler ama süt olmadan biberon ne yapsın:))

4 Ağustos 2009 Salı

Bir faydamız olsun..

Bu yazı Can'dan hediye. Çünkü O'nunla beraber geliştirdiğimiz uyku düzenini anlatacağız. Nitekim yaklaşık 5 haftalıktan beri geliştirdiğimiz bir rutin sayesinde O da ben de huzurlu geceler geçiriyoruz..
Öncelikle uykuya bir rutin eşliğinde geçmek çok önemli. Açıklaması gayet basit. Rutin düzen demektir. Düzense güvence ve güvenlik. Güvence verdiğiniz, güvende hissettirdiğiniz sürece uykuya geçmek de rahat olur. Ama tabii, gaz, karın ağrısı, aşılar, büyüme atakları, diş çıkarmayı bir kenarda tutarsak..
Ben Can'la ilk bir hafta salonda yattım. O salonda park yatakta yatıyordu, ben de yanındaki üçlü koltukta. Yatağımız yüksek geliyordu ve dikişlerimden dolayı kanepede bol yastıkla çok rahat ediyordum. 10 günün sonunda ise ben iyileştim ve Can da kendi odasındaki yatağına geçti. O gün bugündür de gece uykularını hep odasında ve yatağında uyuyor. Gündüz uykularını uzun süre gece-gündüzü ayırt etmesi için salonda park yatakta uyuttum, şimdi % 80 gündüz uykuları da odasında - eğer çok sıcak değilse.. Yani rutinin ilk adımı gerçekten erken başlamak. Çoğunlukla nasıl başlarsanız öyle gidiyor. Çünkü her yaptığımızla bebeğimize "Bak bu senin uyuma şeklin/yöntemin" diyoruz. Bu yüzden de ne dediğimize dikkat etmemiz lazım..
Bizde uyku öncesi rutin şöyle; meme, banyo, biraz daha meme -şimdi bazen emzik-, ninni ve uyku. Bu arada bu rutini kurarken bir ara Can 21'den önce uyumuyordu. Biz de "Hımm bak çocuk akşam olmadan uyumuyor, aferin" diye mutlu oluyorduk. Ama sonra bebeklerin 19-20 civarı uyumaları gerektiğini öğrenince saati erkene çekmeye çalıştık. Önce 20:30a çektik. Bir ara orada takıldık. Sonra ben fark ettim ki, yaz geceleri hava geç karardığı için uyumuyor oğlan! Artık bizim evde 19:30 gibi aniden gece oluyor:) -panjurlar sağolsun-..
Bu arada ben üşenmeyip her gece banyodan sonra pijama giydiriyorum, şu ayaklı olanlardan, bu da ona bir mesaj gönderiyor bence.. Bir de odada yağmur sesi, Norah Jones, Bach çalıyor uyumadan önce..
Her çocuğun düzeni, saati, uyuma tarzı farklı. Ama en önemlisi çocuğun yaşayacağı huzur...

Anne olunca kendiliğinden gelişiveren beceriler silsilesi..

1.Top patlasa uyanamayacağınız kadar uykunuz olduğunda iki mık mıkta uyanmak.
2.Sonra yatağa değer değmez 5 dakikada derin uykuya geçmek.
3.Günde bir bardak su ile idare ederken, kova kova su içebilir hale gelmek.
4."Ay hayatta kalkamam!!" dediğiniz bilumum saatlerde uyanmak.
5.Toplam 8 dakikada yemek yiyebilmek, veya makyaj yapmak veya duş almak.
6.Kaka kokusu sevmek :).
7.Pırt, gark, bögk gibi sesleri sabırla beklemek. Hatta bu sesleri çok sevmek.
8.Uyanacağı zamanı hemen hemen hatasız tahmin etmek.
9.3.5 kiloluk birşeye body giydirmek, soydurmak, bir daha giydirmek.
10.İki tane mini minnacık burun deliğine damla damlatabilmek.
11.Hergün yaklaşık 50 tane yeni şarkı, ninni, eğlenceli melodi üretebilmek.
12.Kendindeki eğlendirme potansiyeline şaşırmak.
13.Pişşş, şşşşş demek suretiyle dudakları artık gerekirse dakikalarca büzüştürebilmek.
14.1 saat içersinde devrim yapmış gibi hissettiren zilyon tane işi arka arkaya sığdırmak.
15.Çok çok çok ama gerçekten bir varlığı bu kadar çok sevebileceğini her sabah gülücük hediye eden surat karşısında tekrar hatırlamak...

Bir emzik sorunsalı

Vermeyeceğim diye tutturdum Can doğduğundan beri. Halbuki, bir ihtiyaç sayılır özünde emzik. Bana ise ingilizce adından dolayı biraz gereksiz geliyordu ("Pacifier: Yatıştırıcı", ee çocuk kendi kendine yatışıyorsa ne gerek var değil mi?). Ta ki, Can'ın da her bebek gibi emme güdüleri güçlendiğinden beri. Şöyle ki, bazen çok yorulursa uykuya geçişi dert oluyor, bize değil, daha çok kendisine.. Bir türlü dalamıyor, dalamadıkça dikkat iyice açılıyor, bir süre sonra da cozutuyor. İşte o sırada ben hep meme veriyordum. Ama bu sefer de meme tabii süt verme amaçlı dizayn edildiği için, emdikçe süt geliyor. Hadiii yine emme, geğirme, gaz çıkarma, bazen de kusma ile devam eden bir döngü başlıyor. Yok yere daha da uyarılıyor Can. İşte tam bu noktada ağzına kısaca alıyor Can emziği. İlginç olan daha uyumadan azıcık gevşeyince pıt diye atıyor. Atmazsa da ben alıyorum ağzından.
Aslında emziğe daha erken başlanabilir bence bazı bebeklerde. Ama Can zaten angel/textbook arası bir bebek olduğu için çok ihtiyaç duymamıştım. Şimdi de sık vermemeye özen gösteriyorum.
Emziklerde silikon başlıklı olanı aldık biz. Kauçuklar daha sert. Bu arada sanmayın ki bebekler emziği alır almaz cokkodo cokkodo emiyor. Anne memesinden farklı olan bu nesneyi öğrenmeleri gerekiyor. Önce tam bir öğürtü ile başlıyorlar. Sanki kusacak gibi. Hatta Can bir kere cidden kustu. Sonra ise nazikçe anlattım bunun ne olduğunu ve ne işe yarayacağını, biraz damağına yukarı doğru ittirerek verdim. Aynı memeyi damağına sıkıştırır gibi. Birkaç denemeden sonra öğrendi. En komik an ise emziği püskürttüğü zaman :) Yakalarsam çekmek istiyorum kameraya:)

3 Ağustos 2009 Pazartesi

Kafası feci karışmış bir anne...

Yüksek sesle düşünüyorum:
Şimdi sabah ilk memesini 6-7 gibi alıyor. Sonra biraz oyun, eğlence, hoşbeş yapıyoruz. 9-10 gibi uyuyor. Yaklaşık bir saat civarı. Ben tekrar meme veriyorum. Yani arada 3 saat geçmiş oluyor. Bu aylarda 3-4 saat aralıklı beslemek lazım (Bir fikre göre ise 2.5 saat ideali).
Bir de iki memeyi de vereyim ben. Belki tek meme yetmiyor ve o yüzden de mızıklıyor.
Sonra öğlen 13-14 e kadar ayık kalıyor. Bu civarlarda yine en fazla 45 dk süren bir uykusu oluyor.
Dolayısı ile ikinci öğünü 13 gibi alıyor. Yani, 7-10-13 e mantıklı, 3er saat ara ile besleniyor.
Bundan sonrası cozutuyor bence. Çünkü akşam 19a kadar ayakta. Teoriye göre 4.öğünü 16 gibi almalı. Ama ben dayanamayıp aralarda besliyorum. Böyle olunca da sneaklerle geçiyor. Yani sütün yağlı kısmı gelmiyor, doymuyor, viyaklıyor, doymadığı için uyuyamıyor da.
Halbuki geceleri muhteşem emiyor. Hem karnı doyuyor. Hem de hemen uyuyor.
Demek ki neymiş,
1.2.5-3 saatten önce meme vermemeli –ki süt biriksin. Yoksa cidden, süt olmadığının farkındayım.
2.Çok vızıldarsa aralarda belki emzik? Bol oyun..
3.Kucağa almadan olabildiğince çok dayanmalı yatakta. Bugün ilk defa kucağa alışmış bir görüntü verdi, amanın!! Ona da yazık bize de..
4.Emzirme saat ve uykularını tekrar not edeyim bakalım.
5.Bir de akşam 15 gibi bir uyku daha çekse sanki akşama daha iyi dayanır…
6.Bölük pörçük vermeyeyim, iyice doyana kadar memeyi bırakmak yok..

2005 yılında yazdığım bir yazı.. Hala güncel...

GRETELİN KIRINTILARI
Malatya’da olanlar olmayanlara...
Yazılı ve görsel basın başka insanların hayatları ile ilgili, acınası, zavallı, talihsiz olaylar sunduğunda biz de satın alıyoruz.
Bizim başımıza gelmediği sürece, olup bitenin olup bitmesinde bir sakınca yok..
Gamze Özçelik’in başına gelenlerin ciddi bir toplumsal sığlaşmaya da işaret ettiği pek de tartışılmadı aslında. Görüntüleri “cebine” ya da elektronik postasına ulaşan kaç kişi bakmadan sildi acaba? Kaç kişi “aman ben de izlesem ne olur “dedi? Toplumsallığın, bireylerin bir arada olmalarından daha büyük bir bütünü oluşturduğunu unuttuk galiba. “Ben” kavramının sınırlarının başkası kavramının sınırlarıyla çok yakın olduğu, tüm bu sınırların da toplumsal sınırları oluşturduğu da unuttuk yine...
Malatya’da “olup bitenleri” yeni bir olayı gazete veya ekranlardan öğrenene kadar 3 maymun olmaya geri dönüyoruz. Unutmak böylesi bulaşıcı bir şey. İstanbul’a tedavi olmaya gelen çocukları da unutacağız kuvvetle muhtemel...
Bu noktada bence düşünülmesi gereken esas nokta, sistem bu kadar acizken sistemle ilgili düzeltmeler hatta yenilemeler yapmak yerine, bakanlar, hükümetler, yurt müdürleri, yurt öğretmenleri gibi bireyler üzerinden – sistemde geçici olduklarını varsaydığımız- çözümler oluşturmaya çalışmak. Politikanın yararsızlığı da bu işte. Yeni hükümet, yeni bakan, yeni insanlar... Ya değişmeyen sadece yer değiştiren çocuklar?
Erkek-kız ayrı tutmak da değil çözüm, bakanı yurt dışı gezisinden döndürmek de. Aranan günah keçisi bakan bulundu, çocuklara sarıldı affettik, dövenleri de hapse attık rahatladık, bayramı karşılayabiliriz artık.
Hansel ve gretelin yola attıkları kırıntıları süpürdük.
Yolları cilaladık…
Kimse bir şey fark etmeyecek, rahat olun...

Minik beyzbolcular maçtan önce birbirlerine şans dilediler:)

Can'ın ilk arkadaşı :)

Bugün Can ilk arkadaşı ile buluştu. Anne karnındayken daha tanıyorlardı birbirlerini, bu sefer yüzlerini de gördüler :)
Kıyafetler için Sökmen ailesine çok teşekkür ederiz...

2 Ağustos 2009 Pazar

Yanaklara çalışıyoruz :)

Aşağıdaki resmin açıklaması :)

Biz cuma akşamı bara gittik. "Biz"den kastım, baba ve ben :)
Aslında olay şöyle gelişti. Can'ın gece uykuları yaklaşık 1.5 aydır düzene girince, Cesaria Evora da burnumuzun dibine konsere gelince gitmemek ayıp olurdu. Evora'yı ilk, Nişantaşı'nda bir kiytap evinin önünden geçerken duymuş ve içeri girip albümünü almıştım. Senee de sanırım 2002 idi.. Çok etkilenmiştim, çok severim.
Can'ı yıkadık, emzirdik, uykuya hazırladık, uyuttuk.. Yine baba ile birlikte. Yemeğimizi yedik. Babaannemiz geldi.. Ona gerekli talimatları verdik:
1.Biz gelene kadar uyanmama ihtimali yüzde 80. Bu yüzden endişeye gerek yok.
2.Telsizden duyabilirsiniz Can'ı, ama arada bakarsanız iyi olur, bazen döne döne başı parmaklıklara dayanıyor.
3.Uyanırsa da bağıra çağra ağlamaz, panik olmayın.
4.Bir iki mık mık ederse pışpışlayınca uykuya geri dönebilir.
5.Ama yok Can'ın canı o gece başka birşey istiyorsa, iki mıkmıktan sonra alo deyin.
Nitekim 23'de eve döndük, 9 dakika sürdü taksi ile..Can'ım da mışıl mışıl uyuyordu.
Biz baba ile çok eğlendik. Ben aylar sonra zarif bir elbise giydim, kendimi çok güzel hissettim:)
Gecenin ilk bir ve son bir saatinde Can konuşmamız ise çok komikti -arada yarım saat kaldı zaten- :).Hatta bir ara Evora şarkıları Fenerbahçe'de uçuşurken biz cep telefonumdan Can'ın resimlerine bakıyorduk :)
Onlardan birini şimdi ekliyorum...

1 Ağustos 2009 Cumartesi