29 Ağustos 2011 Pazartesi

Çocuğun 2 yaşındayken kendine soracağın 10 soru

1.Şu an uyardığın şey gerçekten uyarmaya değer mi? (Yani uyarmasan sonucu çok farklı olacak mı?)

2.Peki şu an kızdığın şey kimin sorunu? (O'nun güvenliği tehlikede mi? yoksa sen mi duruma "gıcık" oluyorsun)

3.Öfkeni nasıl belli ediyorsun? "Anne kızdı" derken kuzucuk bunu nereden anlıyor? (Unutma ki O da aynı şekilde gösterecek öfkesini)

4.Kızdığında ardını açıklıyor musun? (Kızmak tamam da, duygunun ardında yatan durumu da biliyor mu kuzu?)

5."Hangi kreşe vereceğim?" sorusundan iki çıt önce, "Çocuğumun bağımsızlık becerilerini desteklemek ve O'nun bir kurumsal yaklaşımın içinde huzurla bulunması için elimden gelenin en iyisini yaptım mı?" diye sordun mu?

6.Günde kaç kere "yapma, düşersin annecim, yavaş yürü, ağlama, bağırma" dediğinin farkında mısın?

7.Seni zıbıtırken de görüyor mu 2 yaşındaki oğlun/kızın? Yoksa fazla anne anne misin?

8.Baba ile sarılıp öpüşüyor musunuz? :)

9."iyi çocuk" olsun diye "kötü" özelliklerini görmezden geliyor musun? Ya da bastırıyor musun? Ya da kabul edemediğinde ne yapıyorsun?

10.Kendini her halinle, öfkenle, sinirinle, hüznünle, paniğinle, saçmalıklarınla, hatalarınla kabul edebiliyor musun? En önemlisi de bu!!

Sorular kişiye -kendime- özel hazırlanmıştır, feyz almayınız, takılmayınız :)))

27 Ağustos 2011 Cumartesi

Bağlaaaadııımmmm bağladıımmmm!

*Uçakta Can heyecanla anonsu beklemektedir. Çünkü anons gelince uçak kalkar. Anons başlar anlatmaya. Çıkışlar, inişler, can yeleği bıdı bıdı.. En sonunda; "kemerlerinizi bağlayın" türünden bir cümle gelir. Can dayanamaz, kemerini gösterip yüksek sesle haykırır: "Bağlaaaaadımmmmm, bağladıııımmmm!"

*Baba tekrarladığı cümlenin ardından gayri ihtiyari sorar: "Kime diyorum ben?, aloo?" Can cevap verir: "Can'aaaaaa".

15 Ağustos 2011 Pazartesi

Yargılar, kalıplar, beklentiler.

Çok afilli 3 kelime.
Bu afilli 3 kelime çocuk yetiştirirken sizin canınıza okuyor.
Birinden kaçsan öbürüne tutuluyorsun.
Bazen hani bir kırmızı ışığa takılırsın, sonra hepsine takılırsın, onun gibi üçüne de bodoslama dalıyorsun.

Benim işim "çocuk" olunca bir de bu 3 kelimeye vicdan azabı, doğrusunu bilip yapamama, yanlışını bile bile yapınca acaip b.ktan hissetme de katılıyor. Valla çok açık olayım, benim bu işin içinde olmamdan edindiğim faydayı seve seve geri verip yerine içgüdülerimi alabilirim. Çünkü içgüdü sağırlığı kötü bir şey. Sağır gibisin duyamıyorsun içinden gelenleri.

Her zaman meslekle ilgili değil aslında kalıplar.
Mesela "çiş eğitimi yazın verilir" kalıbının içine sıkıştırmayı düşündüğün bir pipi olabiliyor.
"Benim çocuğum hiç yemek seçmez, her şeyi yer, üstelik kendi yer" gibi bir beklenti/yargı/şema seni zıbıtmaya teşvik ediyor.

Şu anneliğin 26 ayında öğrendiğim en net şey şu ki; çocuğunu olduğu gibi kabul etmek ve geçtiği dönemlerde o halinin elinden tutmak en zor kısmı. Galiba zaten "kabul" etmek zor bir şey. Çocuk olunca bunun masterını yapıyorsun :)) Bloğun eski okuyucuları bilir, dön dolaş bu kabul mevzusuna geri dönüyorum...

Geçenlerde Can'a babaCan dedi ki, "Aaa Can süper, karpuzların hepsini yemişsin" Can: "Maşallah!". Ben burdan kurdum kurdum. Amanın nelere feedback verdiğimize dikkat etmek lazım. Sonra dedim ki, ya bu da naturel değil ki... Yani öyle textbook anne çok gıcık olabilir bence. Daha doğrusu doğal olmayabilir.

Mesela bazı anlar oluyor. "Anne" olduğumu unutup, daha doğrusu anne kimliğimi önde tutmayıp, Can'la olduğum zamanlar. O zaman gözlerindeki ışıltı resmen başkalaşıyor. Eğlenmek değil tam mesele.. İşte öyle yargılarından arınıp bırakabildiğin anlar..
Ne güzel tüm hamilelik yoga yapmıştım. Esas şimdi lazım bence..

Hani annelik ve zor konulara başlamıştık ya, bence öfkeli hissetmek eğer bir numarayı alırsa, ikinci kabul edebilmeyi, üçüncüsü ne zaman esneyeceğini bilebilmeyi alır..

Daha çok ve sık yazmak istiyorum eskisi gibi..