30 Ocak 2011 Pazar

Anne olmanın romantizmi ve bazı günlük telaşeler..

Anne olmanın bir romantizmi var. Daha doğrusu ebeveyn olmanın.
Büyüdükçe Can, inanılmaz bir biçimde üzülüyor insan. Ne garip. Büyüyor diye üzülmek. Ayrışmak belki sancılı. Belki giderek birey olması. Belki hepsi.. Giderek ifade ediyor kendini. Diyalog kuruyoruz, büyülü...

Romantizm ise ilişkinin içinde hep var. Bazı anlar var, tanımlamak çok zor. O anlarda 24 saat 7 gün bir arada olsan kuramayacağın bir elektrik oluyor.. Nasıl anlatsam? Sarılıyor bazen. Ya da uzaktan öpücük yolluyor :) Ya da "anne" demesinin bir tonu var, "Annniieee" diye. "Canım annem" der gibi :)) Ya da sevdiği yemek varsa, teşekkür eder gibi bakıp gözlerinin içi gülüyor.. Bu romantizm değil de ne?

Günlük telaşeler var tabii. 21. ayın içindeyiz. Oturağımızı sosyal amaçlı kullanıyoruz :) Oraya çiş yapıldığını biliyoruz. Gidip oturuyoruz bazen. Sonra kalkıyoruz. Esaslı olarak ele almadım aslında. Şimdi düşünüyorum baştan hiç koymasa mıydım diye? Erken mi tanıştırdım acaba.. Sonra diyorum ki, "hazır" olması belirleyici faktör. Hazır olduğunda, sıra ona da gelecek..

Biberon ve emzik devam ediyor.. Emziğe düştük biraz. Gün içinde aramadı hiç. Ama tesadüfen gördük mü affetmiyoruz.. Biberon ise gece sütünde devam ediyor.

İş icabı :), biberon, emzik ve tuvalet eğitiminin bağımsızlaşma ve büyüme süreçlerine ait olan durumlar olduğunun farkındayım :) Hele hele bu romantizm içinde bu konulara neden giremediğimin de... Acele etmemekte fayda var. Bir çocuğa duygusal bedensel zihinsel anlamda hazır olmadan, ya da hazır olup olmadığını gözlemeden acele etmeye gerek yok..

Bir de "biz" diye anlatmayı da sevmezdim hiç. Bütün pazar yan yanaydık, bugün ayrışmama günü :)

25 Ocak 2011 Salı

Hayat Bilgisi I

İlkokul 4. sınıftayım. Öğretmen tahtayı 3'e bölmüş. Sınıfı 3'erli sözlüye kaldırıyor. Sözlü zaten sevmem. Çok konuşan çocuk da olsan sevmezsin sözlü. Sınanmanın en halka açık hali..

Bana soru olarak "Akdeniz Bölgesi'nin haritasını çiz, dağlarını,ovalarını yerleştir" gelmiş. Ezberimde de olsa bilememişim, yapamamışım soruyu. Öğretmen kızmış, oturtmuş beni yerime. Eve giden okul yolunda ağla ağla bir hal olmuşum.

"Hayat Bilgisi"'nin bundan ibaret olmadığını çoooook sonra öğrenmişim. Ama öğretmenin en iyi 5 öğrencisinden olamadığım zamandan kalan "akıllı/zeki/gözde olmayan ama sevimli" kız çocuk ileride yüzlerce kez gruplara konuşmalar, eğitimler yapar olmuş. Anca iyi bir üniversiteye girince geçmiş kendine yakıştırdığı etiket.

Şimdilerde her çocuk zeki (kulakların çın çın Özgüranne). Küpten kule yapmakla ölçülmüyor gelişim, ölçülemiyor artık. Bizde televizyon yeniydi; Can bilgisayar kullanır hale gelecek 6 aya. Biz interneti 20 yaşımızda öğrendik, internetsizliğin ne olduğunu hiç bilmeyecek Can. İçine doğduğun şartlara göre biçimleniyor zeka. Koyunların varsa ve gütmeyi 5 yaşında öğreniyorsan da farkı yok bence ipad kullanan çocuk olmaktan..

Halbuki "hayat bilgisi" çok başka bilgiler içeriyor. Evde var olan malzemelerden uydurmaca yemek yapmak hayat bilgisi bence. Randevuna zamanında gidebilecek zamanı organize etmek hayat bilgisi. Ne zaman alttan alacağını ne zaman üste çıkacağını bilmek hayat bilgisi..

Akdeniz'in dağları da önemli tabii. Bor'un nereden çıktığı da. Bilgin olsun. Bilgi güç. Ama var olan bilgiyle ne yaptığın veya bilgin yoksa bununla nasıl baş ettiğin "hayat bilgisi". Değil mi?

11 Ocak 2011 Salı

20. aya doğru enstantaneler..

Anne: Can senin adın NE?
Can: ...... (İnek ve atı mucuk mucuk yaptırmakla meşgul. Ortaya nasıl bir evlat çıkar bilemem :)) )
Anne: Can'cım senin adın Ne?
Can:....muççuk muççuk
Anne:Bak hadi söyle senin adın NE?
Can: NNNEEEEE! (Yeter kadın sorma artık vurgusu ile)
Anne: Yok oğlum senin adın Can.

İşte annenin jeton burada düşer!!
Sen çocuğa elli kere "Senin adın NE" dersen, O daha ne desin? :))

İkinci enstantane:
Anne soğuk algınlığı olur öksürür. Anne öksürünce;
Can: öhhhööö, öhhööö dedeeee (Dedem de öksürüyor)
Anne hapşurur. Kısaca ve minik olanlardan.
Can: Haaaffffffuuuuuuuuuuuuu! (Gayet şiddetli bir biçimde taklit eder)
Anne: Aaa kim öyle hapşuruyor?
Can: Ade (anneanneyi kast ederek) hhaaaafffffffuuuuuuuuuuu!

Üçüncü enstantane:
Can:Aççççjjjj lebelebelebe (Alain Delon şarkısını aç anne)
Anne: Bilgisayarın şarjı yok Can'cım sabah açarız.
Can: Koşar, içerden şarj kablosunu getirir, arkasına takar, diğer ucu ile prize doğru ilerler.

6 Ocak 2011 Perşembe

Aile misiniz?

Aile olabilmek güzel. Aile olduğunu bilmek daha da güzel.

Can 19.ayını sürüyor. Gündem başkalaştı, kelimeler arttı. Komik anlar bollaştı. Annenin işi tipik kış yoğunluğuna girdi. Anne çoklukla işte. Annenin inandığı projesi ilerliyor ama kitabı duruyor. Olsun ona da sıra gelecek.

Bir kaç zamandır aklımda. İnsan ilk sene "anne" olmakla çok yoğun ilgileniyor. Yani o süreç daha çok insanın kendi etrafında dönüyor. İkinci senenin ortalarında ise aile olma kavramı hız kazanıyor.

Aile misiniz? sorusunun cevapları ise bence şurada:

yemeklerinizi yedi/yemedi kontrolleriyle mi geçiriyorsunuz, hep birlikte sevdiğiniz bir paylaşımda mı bulunuyorsunuz?
kuzu hastalanınca "suçlu" kişi veya durum/olay arıyor musunuz, yoksa nasıl hep birlikte daha sağlıklı olacağınızı mı konuşuyorsunuz?
gece uyuyunca kuzudan konuşuyor musunuz?
yılbaşı, doğumgünü kutlama çılgınlarına rağmen "aile"nizle olduğunuz için minnet duymaktan kendinizi geri alamıyor musunuz?

daha çooook uzar gider liste. Not düşelim dedim sadece..