31 Mayıs 2012 Perşembe

Sahibinden, sık kullanılmış, 2.5 yaş krizleri baş etme teknikleri..

Bitti mi sandınız böyle yazınca:)) Hala her gün 1-2 "arıza" çıkıyor. Ama artık biz de Can da biraz daha "ehil" olduk :) Kimi krizleri "atlatıyoruz" kimileri "büyüyor", kimileri "sönüyor" kimileri "önleniyor". Anlayacağınız çeşit çeşit kriz var..

Dedim ya birkaç teknik var işe yarayan, not düşmek adına yazayım dedim.

1."Benim seninle geçinmeye gönlüm var" hali: Bir defa bu ruh halinde olunca zaten sorun çıkmıyor :P. Yani maalesef işin büyük kısmı annede bitiyor: Anne "iyi" ise çocuk da -genelde- iyi oluyor. Anne çocuğun "arıza"sını tamir edebiliyor, taşıyabiliyor. Geçinmeye gönlümüzün olduğu günler daha kolay geçiyor. (Ama işte en gıcık saptama da bu herhalde).

2."Pas veeee gooool!": Türkçesi: bir çocuğun neden iki ebeveyni olmalı.. Çünkü biri yorulunca veya pili bitince diğeri devreye girebiliyor. Allah tek ebeveynlere sabır versin. (Kardeş geldiğinden beri bir kişiye bir çocuk düştüğünden bu madde her an değişebilir :))

3."Sakiiiin bir ses tonu ile çocuğunuzun seviyesine inip konuşun": Türkçesi: derin bir nefes alın önce, bir daha alın, 1.maddeyi hatırlayın. Öfke öfkeyi, telaş telaşı, endişe endişeyi büyütüyor. Sakince konuşmak, sarılmak, O'nun yüz ifadesini aynalamak, hissettiğini dillendirmek kitaplarda yazdığı gibi işe yarıyor.-ciddiyim

Can'ın öfkelendiği anlarda gidip ona sarılmak, çok iyi geliyor. "....olduğu için kızdın bana" dediğimde genelde gözü yaşlı biçimde başını sallıyor. O zaman O da ben de rahatlıyoruz..

4. "Peki o zaman sen biraz sakinleş sonra tekrar konuşalım": Türkçesi: şimdi bu mevzu devam ederse, ben yangın var diye bağırabilirim, en iyisi biraz duralım.
Can bu teknikle "sakinleşmeyi" birazzz öğrendi. Neden sakinleşmesi gerektiğini ise kriz olmayan başka anlarda anlatmıştık.. Bir de üstüne yanıma gelip "kızgınlığın geçti mi anne?" diye sorunca, pek hoş oluyor :))
Not: kızgınlığınız yarım saatten fazla sürüyorsa, başka bir mesele olabilir..

5."BENN SAANNAAA BAĞIIRIYORRR MUYUMMMM??": Türkçesi: dediğimi yap yaptığımı yapma. Model olmak çok stresli bir iş! BabaCan'a dedim ki, "Ya Can 'bana ne' demeyi öğrenmiş, nereden acaba?" 15 dakika sonra baba bir diyalogda iş yerineki bir duruma çözüm (!) ararken bu iki kelimeyi gayet güzel kullandı. Cevabımızı almış olduk..

Ege ve Can'ın uyanmasına geri sayım başladığından kaçarım.. Ek tekniklerle konumuz devam edecek, bir yere ayrılmayın...

29 Mayıs 2012 Salı

Evde günler.. Strateji, planlama, organizasyon, lojistik..

Hayır evdeyken bu kadar organizasyon gerekiyor, dışarı çıkınca, yolculukta, tatilde nasıl olacak acaba?

Ege oğlum, sabah 06:00'da emmek için uyanır.
Emzirme, alt değiştirme, azıcık gezinme, 07:00'de tekrar dalar..
07:10'da Can oğlum uyanır.
Kahvaltı, üst baş temizliği, okul hazırlığı..
Can 09:30'da evden çıkar: "Anne oyuncaklarımı kaldırma, gelinceye kadar kurabiye yap" diyerek..
10:00'da Ege oğlum uyanır.

13:30'da Can gelene kadar, yukarıdaki paragrafın ilk iki satırı tekrarlanır durur...
Can öğlen uykusu bazen uyur bazen uyumaz.. Anne de hımm niye yoruluyorum ben acaba diye düşünürken gece 22:00'de koltukta sızar.
(Bu arada bir yardımcı ve bir BabaCan da evde mevcuttur bazı zamanlar..)

Beni şu havalar mahvetti diyorum.. Güneş istiyorum, balkonda gece otururken o mis gibi yaz kokusunu içime çekmek istiyorum.. Resmen soğuk dışarısı..

Kitap okumak istiyorum. Ama konsantre olamıyorum bir türlü, birazdan tekrar deneyeceğim. Bir de gırtlağıma dur diyebilirsem muhteşem olacak..

Bir sonraki yazı Can'ın uzayan 2.5 yaş krizlerini nasıl azalttığımızla ilgili olacak. Yazayım ki bundan 2.5 sene sonra bakayım :))

21 Mayıs 2012 Pazartesi

Evdeki hesap, çarşı ve bulutlar..

Ay içime fenalık geldi!
Ciddiyim, bu ne biçim bir bahar ayı yaa. Hep diyordum ki oh mis gibi baharda doğum yapmak ne kolay, ne rahat, hava ılık bıdı bıdı...
Burnumu çıkaramadım dışarı burnumu...

Can'ın virütik sıkıntısı ateş ve köh köh öksürüğe döndü dün gece..
Gece 1.5 saatte bir Can'a, 2.5 saatte bir Ege'ye kalkan anne derin uykuya kaç saatte geçer? :) En baba matematik sorusu :)
Cevap: dııııttt!

Halbuki Ege'yi slinge, arabaya atıp site içi yürüyüşler yapacaktım, Can'ı okula bırakıp biraz dışarıda dolanacaktım tım tım tım.. Ama Can'ı okula bile göndermiyoruz.. nerde kaldı Ege'yi de alıp çıkalım. Ege'cik de minik ökürüklerle baş etmeye çalışıyor...

Büyük resimde iyiyiz -de.. Bir an önce hava açsın, kuzular iyi olsun, şöyle Haziran ayının ortalarını bulalım istiyorum...

Hadi gene yazarım ben..

20 Mayıs 2012 Pazar

40 gün 40'ının da kulpu kırık gün!

Şu İstanbul'da ne çok konser, ne çok tiyatro ne çok performans varmış...
Ne çok yeni restoran varmış..
Ya da lohusa lensleri ile böyle mi oluyormuş..

Hormonlarım zıbıttı.
Yeniden ve hemen hamile kalmak istiyorlar.
Bir yandan Ege'mi emzirirken içim mutluluktan uçuyor.
Bir yandan Can, banyosunu yaptırdıktan sonra "Anne seni seviyorum" deyice böğüre böğüre ağlıyorum..
Ota, b.a, reklamlara, hiç bir şeye, her şeye salya sümük olabilme kapasitem mevcut.

10 günde 7 kilo gitti..
Deli gibi yiyorum. Aynı hızda geri alacağım galiba.

Oğlumların ikisi de ufaktan hasta.
İçim eziliyor..

Daha yazacağım ama yarın.
Şimdi gidip yatsam en iyisi..

15 Mayıs 2012 Salı

Anneliğin zor hali: olağanüstü hal; lohusalık..

Serum fizyolojik, meme, uyku, göbek bağı, parfümsüz ıslak mendil, pişik kremi, göbeğe sürülen alkol, 2-3 saatlik periyodlar, komposto, su, uyku-uykusuz :))

İşte lohusalığın öğeleri. Üstüne sezaryen dikiş acıları, doğumdan önce başlayan ve hala süren nezle/soğuk algınlığı hali, bir de bulutlu ve yandan yemiş Mayıs ayı eklenince lohusalık olağanüstü hale dönüşüyor..

Ege ve Can iyiler.
Can Ege'den bağımsız (mı?) doğum öncesinde de olan yarı öfkeli, yarı ısrarcı, yarı arıza durumlarını sürdürüyor. Ama sonra o çocuk gidiyor, bambaşka bir çocuk geliyor. 3 yaşa geçiş dönemi böyle bir şey galiba.. Onun ağzından birşeyler yazmadan geçemeyeceğim:

"Anne Ege'nin burnu neden minik?"
"Ege ben parka gidiyorum, sen hiç bir yere gitme, beni burada bekle"
"Ege, I-pad seviyor musun?"
"Anne Ege'nin gözleri mavi mavi"

Güzel yani :) Seviyor, öpüyor, kirli bezleri atıyor, yanaklarını okşuyor..

Ben mi nasılım?
İyiyim :)
Yorgunum biraz, biraz da ikiye bölünmüş hissediyorum. Ama his olarak değil, zaman ve enerji olarak. Bedensel toparlanmam bitince sanırım herşey daha da iyi olacak.

İkinci de en az ilki kadar seviliyor mu diye merak edenlere:
Hani anne olmadan önce uçakta ağlayan çocuğa gıcık oluruz ya, ya da restoranda koşturan oğlan çocuğuna... Hani anne olduktan sonra uçaktaki çin "Oyy kıyamam kulakları ağrıyor" dersin, restorandaki için de "Ay ben ilgilensem de annesi iki lokma yese" dersin.. Yani anne olunca her çocuk için yer açılır kalbinde..

Ya işte böyleyken gel sen düşün ikinci yavruna nasıl büyük bir yer açıyor kalbin.. :)))

11 Mayıs 2012 Cuma

Yeniden başlıyoruz: Ege geldi :)

Hazır mısınız?
Baştan başlıyoruz..

Ege oğlum, 8 Mayıs salı günü sabah 08:55'de 3.542 kg 50 cm olarak dünyaya geldi.

Yazmaya devam etmeye, bu sefer Ege için anne olmaya hazırım..

Hoşgeldin çakır gözlüm.. :)