31 Mart 2010 Çarşamba

Güneşli bir pazar günü....


diye başlayan bir masal gibi geçti pazar günümüz :) Can ile oynamak giderek çok çok daha keyifli bir hale geliyor. Oyunlar yapıyor, muziplikler yapıyor, beni görünce gülüp alkış yapıyor, her dediğimi anlıyor.. annenennn, nneeanneen gibi kelimelerle beni kast ediyor sanırım :)

Annelik eğer kaşılıklı iletişim besleniyorsa çok daha zevkli hale geliyor. Sağlıklı, mutlu keyifli bir ilişki kurmak için şimdiye kadar severek yaptıklarımı düşünüyorum kimi zamandır..

Bir defa annenin kafasının rahat olması çok önemli. Yetişilecek toplantılar, gidilecek yerler, yapılacak işler olunca hakkını vererek geçirilmiyor zaman. Ya da gerçekten o zaman "zaman geçiriliyor"..

Başka bir tanesi, annenin kendini iyi hissetmesi. Yorgunsam, uykusuzsam, gerginsem anne gibi hissedemiyorum. Kım kım oluyorum, sürekli aklımda o andaki ihtiyacım oluyor. Ama iyi hissediyorsam Can da nasıl anlıyor...

Efendim sıradaki ise uydururken eğlenmek. Can'a hitap ettiğimiz sevgi sözcükleri her hafta değişiyor. Ben takma isimlerden hoşlanmam ama Can için kullandıklarımız O'nu severken çıkıveriyor ortaya... Özellikle tesadüfen yaptığımız "Disssko dissskoo" ritmi ile kucağımıza aldığımızda hoplamaya başlıyor, kahkaha atıyor:))

Amaaa annelikle olumlu ilişkinin ard arda gelmesini sağlayan şey ise iç huzur.. Çok klişe gibi ama değil. Şöyle ki, seçtiğinle, yaptığınla, yapmadığınla, olanla olmayanla barışık olunca ilişki su gibi oluyor.. Kendi yönüne akan, izlemesi keyifli..

25 Mart 2010 Perşembe

Kendimi nadasa bırakmak istiyorum...

Çocukken öğrendiğim ne kadar çabuk kelimeyi görmeden, yaşamadan, tecrübe etmeden öğrenmişim. Nadas mesela, ya da delta.. Ya da bor madenleri, ya da kosinüs.. Aslında başka bir şeyden bahsedecektim. Ediyorum şimdi.

Kendimi nadasa bırakmak istiyorum, o ayrı.. Onu uzun anlatırım, konumuz Caniko.

En son 5.ayda aynı böyle bir durum olmuştu. Bir huzursuzluk halleri hakim kuzuya. Anneye yapışma, menzilden çıkınca çığlık çığlığa bağırma, başkasının kucağında ortamda ben varsam kesinlikle durmama..

Bunun yanı sıra totonun üstünde 5 dakikadan fazla oturmama, sürekli yürü-tül-mek isteme, yatar pozisyondan oturmaya geçmeyi keşif ve ardından gelen uyku vaktinde 8 kere karyolada ayağa kalkma, tekrar yatırma, tekrar kalkma.. Bir de üstüne gece uyanmalar..

Sanki level atlıyoruz gibi.. Yani bunların hepsi tek tek bir anlam ifade etmiyor belki ama toplamında geçiş gibi sanki başka bir düzeye.. Sadece motor beceriler değil, bilişsel ve duygusal olarak da yeni yazılım yükleniyor yine..

Ama her dediğimi anlıyor inanılmaz! Anladığı kelime ve komutlarda da bir zıplama söz konusu diyip, kabaran yeni dişleri saygıyla selamlıyorum!

23 Mart 2010 Salı

Ey blog 10.ayım bitti haberin yok!

Çünkü annem bu ara nedendir bilmem pek bloğa yazamıyor beni çok istese de.. Sanırım iş mi ne öyle bir şey var, o yoğunmuş bu ara.. Ama içi gidiyor havalar ısınınca biliyorum ben.. Dün geldi, bir sarıldım, bir koydum kafamı omzuna ooh misss, O da çok mutlu oldu :)

Annem böyle rapor verir gibi yazmayı sevmiyor ama unutmak da istemiyor gelişmeleri, ben de dedim dur sen ben yazarım..

Annneeenneneee, babababbbaaa, deddeeeeee gibi sesler deniyorum bir süredir, amaan bir şenlik bir şenlik... Sanırım onların anladığı bir şeyler bunlar, çünkü benden sonra aynı şeyi tekrarlıyorlar..

Geçen gün yatağın kenarına tutundum kalktım tek başıma! Annem görünce yüzü bir değişik oldu. Hem sevindi, hem de şaşırdı galiba.. Halbuki koltuğa da tutunup kalkıyorum..

Yürüyeliiiimmm arkadaaaşlarrr, naananna naana na! Diyorum, ama kendim yürüyemediğim için beni götürsünler istiyorum hep bir yerlere, elimle gösteriyorum hemen yürütüyorlar. Bir yürüsemmmmmm neler olacakkk :)))

Annem saçlarımı çok seviyordu bukle bukle. Ama gözüme giriyor diye kestirelim dediler. Bana göre hava hoş, nasılsa yakışıklıyım her halimle :) Buyrun aşağıda görünüz. Hiç korkmadım, babamn kucağına oturdum, 15 dakikada bitti saç kesimim :)







Şimdilik böyle. Annemin aklında çok konu varmış yazacakmış.. Herkese selam eder, size minik parmaklarımla yaptığım gel gel'i gönderirim :))

16 Mart 2010 Salı

Hangi anne?

Özgür çok güzel yazmış son yazısında..

Bir çocuğun birden fazla anne seçeneği olsa nasıl olurdu diye düşünüyorum bazen. Ne de olsa onların bizi seçmeden geldikleri söyleniyor ama bence öyle değil. Ben Can'ın "bizi" seçtiğini düşünüyor ve öyle olunca da çok mutlu oluyorum.

Bebekler aleminden bakarken bize, "Hah bak bunlar süper, ben bunların oğlu olmak istiyorum" demiş olsa mesela :) Ne güzel hissettiriyor di mi insana?

Bazen Can'ı hep tanıyordum hissi oluyor, çok garip.. Biraz narsisistik uzantıların eseri tabii.. Bazen de -hele hele şimdilerde her gün yeni bir şey yaptığında- yeni yeni tanıyorum gibi oluyor.

Mucize işte, ötesi yok. Senden bir şey oluyor, ama sen değil aslında.. Sen gibi ama değil. Bunu böyle kabullen en baştan. O senin yavrun ama senin küçültülmüş halin değil, büyüyünce de senin büyümüş halin olmayacak.

Niye diyorum bunları? Büyüyor artık ve bebeklikten çıkıyor yavaş yavaş. Nasıl garip hisler. Hep bebek kalsın yapışık yaşayalımdan, onu bireyselleştirmeye giden yolun her durağında biraz hüzün basıyor insana..

10 aydır yaptıklarımın hangisinden memnunum?

Adamadım kendimi mesela 7/24. Dışarı da çıktım, BabaCan ile gezdik de, kitap da okudum, işime de döndüm.. Ben oldum yani, ben oldukça, samimi bir anne olduğuma da inandım.. Samimi oldukça da ilişkimizin beslendiğini hissettim. Gergin anne modumdan kime yarar?

Bekledim.. Can'ın tüm gelişim basamaklarını bekliyorum hala, koşturmuyorum, her basamağın tadını çıkarıyorum..

Normal bir insan olduğumu kabul ettim. Olmayınca olmayanları kabul ettim. Erken uyansa da, yemese de akışa bıraktım..

Kasmadım mükemmel olmaya. Yani en başta kastım tabii biraz. Ama Alahtan mükemmel olmak diye birşey olmadığını 33 yaşında çoktan anlıyor insan..

Çok dokundum. Çok öptüm. Çok sarıldım. Çok sevdim. Can'ı şimdi mıncır, gıkı çıkmaz :) Dokunmanın her zaman bizi iyileştirdiğine inanıyorum..

Çok sakınmadım ottan böcekten sıcaktan. Fazla sakınırsam onun da kendini sakınacağına inandım çünkü..

Maceramızın 10 aylık bölümünde en çok da hiç bir şey yapmadan bile yan yana dururken, ya da koklarken hep şunu düşündüm; ileride hiç bir şey değil ama bir tek şunu desin isterim: Annem beni öyle çok sevdi ki...

13 Mart 2010 Cumartesi

Bir diş buğdayı fotoromanı

Efendim bizim dişler salyalanmaya 3.ayda başladı. Okuyanlar bilir hatta doktorumuz erken mi gelecek acaba demişti. Neyse, o salyalar bize bayağı bir önlük eskitti, ilk dişimiz 7. ayda geldi. 2 hafta içinde de alttan ikinci. Bir ay sonra da üst ikiler geldi. Bence şu anda 5. de geldi ama bunlar kadar kolay fark edilmiyor. Çok garip geliyor düşününce.. O dişler oradaydı zaten, zamanı gelince, Can hazır olunca geldiler. Tüm bebek/çocuk gelişimi de öyle sanki, Can hazır olunca kendiliğinden oluveriyor herşey.

Neyse, hay huydan vakit bulup diş buğdayımızı anca geçen pazar yaptık. Tüm sevdiklerimiz yanımızdaydı. Caniko anneannesi diş buğdayını hazırlarken babaannesi ile kitap okudu. Bakınız hedefimiz en az Harvard, Oxford -ki bu yüzden baklavalı kazak giydirip saçları yapıştırdık :)) (Şaka gibiydi, akşam yıkadık yatırdık, saçlar böyle cidden öğrenci modunda uyandı sabah)



Diş buğdayında esas olay çocuğun ileride yapacağı mesleği seçeceği sembolleri önüne koyup, "Hadi çocuğum" diye beklemek aslında. Ama bir de işin cidden buğday kısmı varmış. Anneannemiz buğdayları haşlamış getirdi, üstüne toz şeker, kuru üzüm, kuru kayısı, ceviz fındık koyduk. Bazılarının içine de para koyduk :) Parayı bulan bebeğe hediye alıyor, biri babamıza çıktı :))



Nesne toplama konusunda oldukça çeşitli davrandık :) tıp için ateş ölçer (Dijital ama?), kitap (Bakınız annenin 8 kere başlayıp bitiremediği bir Orhan Pamuk), sanat için Nuri İyem kitabı, müzik için bagetler, yelkenci olursa diye deniz yıldızı (yelken bulamadık), pilot olursa diye uçak, mesleği bileğine altın bilezik olsun diye bilezik, anahtarla kapıları açsın diye anahtar ve para.. Dolmuş şoförü ve öğretmen seçenekleri çok tartışıldı ama ekledik yine de :))



Can önce bagetleri aldı, ardından anahtar, en son da para. Türkçe anlamı: Müziği meslek edinecek, tüm kapıları açacak, işinden bol para kazanacak. Bir nevi Arif Mardin..



Uydurukçu anne ise iş başındaydı. Günün hatırası olsun diye düşündü durdu. En sonunda gitti tuzluk aldı, içine Can resimleri yapıştırdı, dişleri sağlam olsun diye kuru yemiş doldurdu, nazar boncuğu ile süsledi :)) Herkese verdi, güzel oldu, anı oldu..



Bu benim favorim, aşçı başı içinde şaşkın Can :)



Bu da annenin yaptığı tiramisu denemesi, hadi bakalım iki aya kadar da doğumgünü pastası yapacağız :))

Bahar mı geliyor yoksa?

Sezen Aksu, daldaki beyaz çiçekler, yeni biçilmiş çim kokusu, atkı ve berelerden kurtulmak, vitrinlere tül gibi uçuşan "yeni sezon" ürünlerin gelmesi demekti bahar benim için..

Şimdi ise içimde sürekli Can'ı alıp çayıra çimene çıkma, deniz kenarında yürüme, bütün gün birlikte açık havada zaman geçirme telaşesi var..

Herhalde bahardan, bloğuma uzak kaldım bir haftadır. Geçen pazar yaptığımız diş buğdayının fotoromanını koyacağm, elim değmedi bir türlü.. Ama şimdiden söyleyebilirim ki, Can bateri çubuğu (baget?) seçti!! Çok mutlu oldum. Annesinin çalıp çalıp yarım bıraktığı bilumum müzik aletlerini evde görünce dener belki sırayla...

Bir de çok düşünür oldum yine bu aralar. Kitaplar almak istiyorum mesela Can'a, bir yanım erken diyor bekle, bir yanım Remzi'ye girince dayanamıyor.. Bir yanım oyun yarat diye inliyor, bir yanım O oynarken sessizce izlemeye doyamıyor. Bir yanım yemek kitapları alıyor hala değişik tatlar sunmak için, bir yanım daha rahat..

Sonunda karar verdim:
Neyi seçersen seç, neye karar verirsen ver anne olarak live with it in peace.. meali: bir kere seçtiysen ve karar verdiysen artık yolunda sürekli mık mık yapma.

Hissetmez mi çocuk ayol? Anlamaz mı? Kafam karışmasın demiyorum, illa ki karışacak ama seçimini yaptıktan sonra O da öğrensin ki, aklı seçmediğinde kalıyorsa o seçim pek de seçim olmuş sayılmıyor..

Karışık oldu galiba..

5 Mart 2010 Cuma

Hamilelik, lohusalık, annelik

Hava, tahta, su :))
Kadının 3 hali.. Daha doğrusu bir çok hallerinden 3'ü..

Hamileyken göbekler ne kadar kamuya da mal olsa, gösterilen ilgiden ben gayet memnundum. Ev halkı, aileler, arkadaşlar, ilgi, şefkat muhteşem.. Hele bir de sağlıklı geçiyorsa kaymaklı...

Sonra ardından lohusalık geliyor. Aynı ilgi devam, hatta belki ilk haftalarda daha da fazlası.. Süt bollaşsın, anne dinlensin, kuzu uyusun diye yakınların canhıraş telaşı..

Lohusalıktan anneliğe geçiş ise bambaşka bir şey. Sanki maddenin ilk iki halinden buna geçince biraz afallıyor insan. İlgi gören varlıktan ilgi gösteren, başka bir varlığa bakan konumuna transfer oluyor. Geçiş keskin ama zamanı belirgin değil..

Nereden geldim bu konuya?
Kolay mı 2.5 ay sonra yaşı dolacak Can'ın, benim de anneliğimin..
Şimdiden kutlu olsun..

1 Mart 2010 Pazartesi

9 ay bir haftalık bir Can bebek neler yapabilir?

Efendim meşhur baby center her hafta yolladığı bültenlerin sonuna bir not ekliyor. Özünde "Bebeğiniz bunları yapamıyorsa panik olmayın, her bebek kendine özgüdür". Sen yaz yaz oraya; efendim emekler, muhteşem kutu açar, bir heceler kulaklarına inanamazsın diye, sonra da uyar anneyi.. Halbuki bir annenin en zayııfff hali, hamilelik kilolarından kurtulduğu an değil, çocuğunun akranlarının gerisinde kalma ihtimalini düşündüğü andır..

Dolayısı ile 9 ay bir haftalık bebeği değil ama 9 ay bir haftalık Can'ikoyu anlatabilirim :)

*Bir defa kollarının altından tutunca hamile gibi yürüyor çok komik :) Sanırım bacaklarını ne kadar öne atarsa o kadar hızlı yürüyeceğine inanıyor :))

*Tesadüf müydü bilmiyorum ama dün Caddebostan sahilinde denize yaklaştırınca "Bbuuu"" dedi. Ben de "evet" dedim "biraz büyük bir bbuuu" :))

*Bu sabah dolaşmaya çıkarırken eldiven giydirdim. Sol elini giydirmeyi bitirince sağı uzattı...

*Bebek arabasında giderken kafasını kaldırıp bize bakıp gülüyor. Meali: "Anne ne güzel değil mi?" :))

*Çikolatanın nasıl bir şey olduğunu dün waffleın içinden aldığım muzu vermeye çalışırken öğrendi, artık çok geç...

*"Baba nerede?" deyince BabaCan'a bakıyor. Bizde bir gurur :)) Sonra "anne nerede?" deyince de babaya bakıyor :)) EEe öhöö eehh diye geçiştiriyoruz.. :)

*Kutu, dolap, vs açma uğraşları sırasında dişleri ile kamyon, uçak vs çeken amcalardaki görüntü oluyor yüzünde :))

Haa bir de çok komik, geçen gece emzirecektim, ağzında emzik vardi. Bir iki kafayı ağzında emzikle memeye sokmaya çalıştı. Sonra birden fark etti ağzındaki emziği, zınk diye çıkarıp yere fırlattı, meme emmeye başladı :))