18 Ekim 2009 Pazar

Mucizeye iki bilet: Doğum Hikayemiz I

Her doğum hikayesi ayrıdır, kendine özgüdür. Aynı yemek yapmak gibi. Herkes aynı tarifi yapsa da içine aynı malzemeleri koysa, aynı ısıda pişirse de kendininkinin tadı bambaşka olur. En güzeli kendininki olur :)

Başlayalım bakalım anlatmaya..

Can’ımızın başı yukarıda olduğu için doktorumuz bence çok doğru bir anlayış ile, ne çok erken ne çok geç bir zamanda söyledi bize sezaryen olacağımı. Yakın çevrem bilir, normal doğumu çok isteyen buna gerçekten ruhsal ve bedensel olarak hazır olduğunu hisseden ben, sezaryeni ilk duyduğumda üzüldüm. Bedenime müdahale gibi gelmişti.

Hani önce dalgalar gelecekti, hani masaj yapacaktık, hani nefes çalışacaktık? Hani filmlerdeki gibi suyum gelecekti? Hani…. diye başlayan bir sürü cümleden o gece uyuyamadım. Hem biraz kırgın, hem üzgün, hem de korkmuş hissediyordum. Hastanelerle hiç ilişkisi olmamış, hayatında sadece kan vermiş, dolgu yaptırmış biri olarak sezaryen fikrine kendimi alıştırmam gerektiğini fark ettim. Açıkçası çok kolay olmadı. Ama sonradan hep iyi ki böyle olmuş dedim, ikimiz için de bunun en hayırlısı olduğunu kabul ederek..

Sezaryen olacağım 36. haftadan belliydi. Doktorum, “Doğumun planlı mı olsun, sancıları beklemek ister misin?” diye sorunca çok sevinmiştim. En azından sancıları bekleme seçeneğim vardı yani? Birden cevap veremedim. “Ben biraz düşünsem?” dedim sadece. Ancak öyle bir zaman yoktu ve normal doğum şansım hiç olmadığı için, sancılar başlasa bile sezaryen olacağım için, planlıda karar kıldık.

İkinci soru, “Genel anestezi mi? Epidural mi?” Bunda hiç düşünmedim! Hemen cevapladım “Tabii ki epidural! Oğlumu hemen koynuma alma şansımdan asla vazgeçmem!” İyi ki de öyle yapmışım. Ne muhteşem bir buluşmaydı o…

Doktorumuz ajandasını açtı; sordu: “Ne zaman olsun?”
Bir an gözlerim doldu: Oğlumun doğum tarihine karar vermek nedense büyük bir sorumluluk gibi geldi. 38. hafta bitince sezaryen yapıldığı için o haftaya baktık. “Aslında 18 Mayıs pazartesi olabilir” dedi doktorumuz önce. “Ama ertesi gün bayram olduğu için, bence bir gün daha bekleyelim” dedi. Biz de böylece 20 Mayıs’ta karar kıldık.

Bir sonraki soru: “Hangi hastane?” Hep aklımızda olan hastaneyi söyledik. O zaman dedi doktorumuz “BabaCan giremez doğuma”. "Nasıl yani??" dedik. “O hastane sezaryeni ameliyat kabul ettiği için almıyor kimseyi“ dedi (Biz bir de fotoğrafçı soktuk doğumhaneye; doktorumuz “Sana tribün yaptıracağım diye dalga geçti hep :)) ) “Ama dedim normal doğuma alıyorlar, o daha mı az hijyen gerektiriyor?”.

BabaCan’la birbirimize baktık ve o an karar verdik, hastanemizi değiştirdik.

Doktorumuz hastaneyi arayıp sezaryen için günü belirtti. Saat ise, sonrasında doktorumuzun saatleri dolu olduğu için en erken saat oldu: 07:30.
Garip hislerle geçti o gün. Hem heyecanlı biraz da gergin, kım kım…

Eve geldik, valizimizi kontrol ettik, her şeyin hayırlısı olması için dua ettik, 20 Mayıs’ı beklemeye başladık…

Sonraki bölüm: “BabaCaaaaan, kasılmalar 10 dakikada bir geliyor!

2 yorum: